Psikoloji.gen.tr - Saygı kazanmak

[QUOTE=filmdefilm;479636]iyi günler. bir süredir üzerinde düşündüğüm bir konuyu sizinle paylaşmak istiyorum. Ben karakter özelliği olarak yumuşak başlı, söz dinleyen, çekingen biri olarak büyüdüm. Şimdi de bir iş yerinde mühendis olarak çalışıyorum. Yeni bir mühendisim ve hızla öğreniyorum. Ancak henüz öğrenemediğim bir şey var o da sert ve umursamaz olmak. Ama beni mutsuz eden önemli bir etmen bu özelliğim ve ben kalıcı olarak değiştirmek istiyorum. Hem bu sayede bana daha çok saygı duyulacağını ve kendimi daha güçlü hissedeceğime inanıyorum. Yumuşak başlı kırılgan görünmektense kendinden emin ve dikkafalı durmak istiyorum ama hemen olmuyor. Yani örneğin yakın olduğum biri bana soğuk davrandığında hemen kendimi suçluyor ve ona karşı mahcup hissediyorum. Umursamaz davranamıyorum mesela. Ya da biriyle bir rekabete girdiğimde onun ataklarına yeterince yanıt veremiyorum çabuk kaygılanıp fevri hamlelerde bulunuyorum bunu da hep çekingenliğime bağlıyorum. Onunla aynı ortamdayken 'sok şimdi lafı hadi' diye kendimi gaza getirmeme rağmen o cümleler dökülemiyor ağzımdan. Sanki üzerime çullanacak ya da büyük bir suç işlemiş olacağım gibi hissediyorum. Bu sefer dengesiz çıkışlar yapıp karşı tarafa prim kazandırıyorum. Bunun yanında, daha dik, daha gözünü budaktan sakınmayan ve daha umursamaz görünmek bana müthiş prim sağlayacak eminim. Ama bir türlü uygulayamıyorum.[/QUOTE]

"Ben karakter özelliği olarak yumuşak başlı, söz dinleyen, çekingen biri olarak büyüdüm." ben de öyle 

"Ancak henüz öğrenemediğim bir şey var o da sert ve umursamaz olmak." Niye sert ve umursamaz olmak?

Rahmetli Stephen Covey derdi ki; düşüncelilik ve cesaret her insanda bulunmalı ve dengede olmalı, çünkü biri diğerini zorlar. Aslında bu karşındakini anlamak ile kendini ifade etmek arasındaki dengedir. Bu ifadenden benim söylediğim anlam çıkmıyor belki ama ilk başta yetiştirilme tarzının bana çok benzemesinden dolayı paralel olduğunu düşünüyorum. Sevdiğin insanı kalpten dinliyorsun ama o esnada sana söylediği bir şey seni huzursuz etti ve ona katılmadığını söyleyeceksin ama söyleyemiyorsun. İşte düşüncelilik tarafın ağır basıyor ama cesaret kısmına baskın çıkarak. Örneğin kötü durumla yüzleşmek gerekiyor. Olumsuz bir haberi vereceksin birisine; ne kadar zor değil mi kötü konuları açan olmak. Karşındaki insan da eğer sert mizaçlıysa değme işin keyfine 

Ben kendime hep bunu sordum; neden cesur davranamıyorum, doğru olduğunu bildiğim halde neden olumsuz olan şeyleri ifade edemiyorum? Sonra fark ettim ki, ben ha bire kendi kendimle satranç oynuyorum; aslında satranç iki kişiyle oynanır. Yani ben hamle yapacağımı düşünüyorum sonra karşımdaki kişinin bir hamle yapacağını düşünüyorum sonra ben ne hamle yaparım diye düşünüyorum derken 4-5 hamle sonrasını düşünerek krize girmeye başlıyorum  Yani zihnim beni ele geçirdiği zaman öyle bir oyun oynuyor ki karşımdaki insanı tanıdığımı zannediyorum (geçmişini biliyorum ya! - işte zihin geçmişin hesaplaşmalarını geleceğin hayal kırıklıklarını böyle yaratıyor). Aslında çözüm de basit; o anı yaşamak ve tüm sorumluluğu almak, hislerin sana ne söylüyorsa onu yapmak, karşındaki insan gerçekten hazır değilse bunu zaten senin bilinç altın bunu alıyor, tek yapacağın şey hislerine göre ilerlemek, zihni durdurmak.

Kendine güvenmek için önce insanlara güven vermelisin yani güvenilir olmalısın. Bunun için de kendine sözler vermeli ve tutmalısın. Kendine karşı dürüst olmalısın. Kendinle ilgili sorunlarını dürüstçe kendine itiraf etmeli, düzeltmek için hareket etmelisin. Bu sayede kendini sevmeye başlarsın.

"yakın olduğum biri bana soğuk davrandığında hemen kendimi suçluyor ve ona karşı mahcup hissediyorum" karşı taraftan onay almak kendine güvenmiyor olduğunun göstergesidir. Biz toplum olarak böyle yetiştirilmişiz. Hep onay bekliyoruz; sevildiğimizi, değerli olduğumuzu, saygı duyulduğumuzu başkalarından duymak istiyoruz. Niye? Ne anlamı var bunun? İnsan öyle bir varlık ki; doğduğu anda müthiş bir potansiyele sahip olarak dünyaya geliyor. Kimse bu potansiyelin ne kadar muhteşem bir şey olduğunu ön göremez. Bu potansiyeli kullanmıyor olmamızın tek sorumlusu kendimiziz tüm engelleri biz kendimize yaratıyoruz, yoksa dünyada hiç kimse hiç bir olay bizim bu potansiyelimizi gerçekleştirmemizi engelleyemez. Şu anda bulunduğumuz konum, birlikte yaşadığımız insanlar, hobilerimiz, ne yediğimiz içtiğimiz hep bizim kendi kendimize koyduğumuz sınırların bir ürünü. Koşullar böyleydi, başkaları nedeniyle böyle demek kısaca kendini kandırmak, sorumluluğu almamaktır. Çok uzattım her neyse.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Psikoloji.gen.tr - İnsanın sınırları var mıdır?

Cinsel seçim ve Ebeveyn Yatırımı teorisi